GiritUygarlığı. Ege’de ilk çağ uygarlıklar ının ilk izleri bu adada görülmektedir.Balıkçılık, avcılık, tarım ve deniz ticareti gelişmiştir. En önemli yerleşim merkezi Knossos’tur. Miken Uygarlığı. Mora Yarımadası’nda, Akalar tarafından oluşturulan medeniyettir. Bölgede Miken şehrini kurmuşlardır. Davulcu Mahmut (2015). "Karadeniz Bölgesinde Ahşap Tekne Yapımcılığı ve Günümüzdeki Durumu", GÜ. Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, 12, 93-125. İLK ÇAĞDA ANADOLU UYGARLIKLARI. HİTİTLER (ETİLER) M.Ö. 2000 yılında Kızılırmak çevresine yerleştiler. İlk Çağ’da Anadolu’da kurulan devletler krallıkla yönetilmekteydi. Neolitik Çağda temelleri atılan en eski uygarlıklar Dicle Fırat Ovasında Mezopotamya, Nil Ovasında Mısır, İndis ovasında Hindistan, Yangste Ovasında Çin Ve hepsinin ortak yönü “sulama bilgisi” diye geçiyor kitapta, oysa çok daha büyük bir ortak yönleri var hepsi beraberinde götlüğü doğurmuş. UFOlar ve Dünya Dışı Yaşam Hipotezi-2. Gönül Eğlendiren Şakalar : Ocak 1967'de Michiganlı genç delikanlılar, Dan ve Grat Jaroslav, koyu bir uçan dairenin St.Clair gölü üzerinde havada durduğunu, sonra da güneydoğuya doğru hızla uçarak kaybolduğunu söyledi.Gördükleri diskin dört fotoğrafını da ortaya koydular. Fast Money. 1 HİTİTLER 2000 yıllarında Anadolu’ya gelerek Kızılırmak çevresinde devlet kurmuşlardır. Başkentleri Hattuşaş Boğazköy şehridir. Çorum yakınlarındadır. Hititliler Suriye’yi ele geçirmek için Mısırlılarla savaşın sonunda iki devlet arasında Kadeş Antlaşması imzalandı. Kadeş Antlaşması 1280 Dünya tarihinde iki devlet arasında yapılan ilk antlaşmadır. Hitit Devleti 1200 yılında Anadolu’ya gelen Frigyalılar tarafından yıkıldı. FRİGYALILAR 1200 yıllarında Hititlerin yıkıldığı bölge üzerinde ve Ankara ,Eskişehir,Afyon dolaylarında devlet kurdular. Devletin başkenti Ankara’nın Polatlı ilçesi yakınlarındaki Gordion şehridir. Frigyalılar krallarına Midas ünvanı verirlerdi. Tarım ve hayvancılıkla ve hayvancılıkla ilgili sert kanunlar koymuşlar tarıma ve hayvancılığa zarar verenleri şiddetle cezalandırmışlardır. Frigyalılar Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Lidyalılar tarafından yıkılmıştır. LİDYALILAR Gediz ve Büyük Menderes ırmakları arasında kurulmuştur. Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurmuşlardır. Başkentleri Sard şehridir. Bugünkü Manisa-Salihli yakınlarındadır. Ticaretle Giges Efes’ten başlayıp Mezopotamya’ya kadar uzanan Kral Yolu’nu yaptırmıştır. Ticaretteki bu gelişmeler nedeniyle Lidyalılar tarihte ilk kez parayı icad ettiler. Lidyalılar 547 yılında Anadolu’yu işgal eden Persler tarafından yıkıldılar. URARTULAR 900 yılında Doğu Anadolu’da kuruldu. Başkenti TuşpaVan şehridir. Maden işlemeciliğinde ilerlemişlerdir. Tarımla ve hayvancılıklada ovasını sulamak için yaptıkları su kanalları günümüzde bile kullanılmaktadır. Urartu Devleti 600 yılında Medler tarafından yıkılmıştır. İYONYALILAR 1200 yıllarında Yunanistan’dan göç ederek Ege kıyılarına yerleşen Akalar tarafından kuruldu. Akalar Ege kıyılarında 12 ayrı şehir kurmuşlar ve şehir devletleri halinde yaşamışlardır. En önemli İyon şehirleri İzmir,Efes,Milet,Foça’dır. Her şehrin başında ayrı bir kral dolayı hiçbir zaman güçlü bir krallık kuramamışlar ve ayrı ayrı şehir devletleri halinde birlik yoktur. İyonyalılar denizcilikte ileri zamanla Lidyalıların,Perslerin ve Romalıların egemenliğine girerek kaybolmuşlardır. İLK ÇAĞ’DA ANADOLU’DA KURULAN DEVLETLERDE KÜLTÜR VE UYGARLIK DEVLET YÖNETİMİ İlk Çağ’da Anadolu’da kurulan bütün devletler krallıkla yönetiliyordu. Hititler’de kraliçelerde geniş yetkilere sahipti. Hititler’de Tavananna ünvanı verilen ana kraliçe, kral olmadığı zaman devleti kral adına yönetirdi. Hititler’de Pankuş adı verilen meclis mecliste önemli devlet meseleleri meclis gerektiğinde kral ve kraliçeyi mahkum bile edebilirdi. İyonlarda şehir devletleri yönetimi önce krallar sonra soylular, daha sonra demokratik hükümetler tarafından yönetilmiştir. DİN VE İNANIŞ İlk Çağ’da Anadolu’da kurulan devletlerin hepside çok tanrılı dine inanıyorlardı.Politeizm Hititler’de tanrı sayısı çok fazla olduğundan Hititlerin ülkesine “Bin Tanrı İli” denirdi. İnanışlarına göre tanrılar aynen insanlara benzer ve insanlar gibi yaşardı. Frigyalılar tarımla uğraştıklarından bu durum dinlerine de en büyük tanrısı toprak ve bereket tanrısı olan Kibela’dır. Lidyalılar İyonlardan etkilenerek onların tanrılarına tapmışlardır. Lidyalılar, Artemis,Zeus,Apollo gibi pek çok Yunan tanrısını İyonlardan alarak kendi tanrıları haline getirmişlerdir. İlk Çağ uygarlıklarından bazıları öldükten sonra dirilmeye dolayı mezarlarını kayaları oyarak oda şeklinde yaparlar ve içlerine çeşitli eşyalar koyarlardı. Tanrılara kurban keserler ve tanrılarına yiyecek ve içecek sunarlardı. SOSYAL VE EKONOMİK HAYAT Anadolu’da kurulan İlk Çağ medeniyetlerinde insanlar eşit hak ve özgürlüklere sahip değillerdi. Ülke sosyal sınıflara ayrılmış Kral ve ailesi,soylular,rahipler ,askerler ve köleler olmak üzere sınıflar sınıfların ayrı ayrı hakları ise hemen hemen hiçbir hakkı yoktu. Hititler’de sınıflar arası ilişkiler kanunlarla sahibi olma,miras,evlenme , boşanma kanunlarla belirtilmişti. Frigyalılar tarıma önem verdikleri için sert kanunlar kıran öküzünü öldürene ölüm cezası vermişlerdir. Lidyalılar kara ticaretine önem vermişler ve Kral Giges Ege kıyılarından başlayan ve Mezopotamya’ya kadar uzanan “Kral Yolu’nu” ticaret canlanmıştır. Lidyalılar parayı tarihte ilk defa icat ettiler. İyonyalılar deniz ticaretinde ileri gittiler ve Akdeniz ve Karadeniz’de koloniler kurdular. YAZI ,DİL, EDEBİYAT BİLİM VE SANAT Hititler ve Urartular çivi yazısı ve resim yazısıhiyeroglif kullanmışlardır. Lidyalılar,İyonyalılar ve Frigyalılar ise Fenikeliler’den aldıkları alfabeyi kullandılar. Hititler Mezopotamya medeniyetlerinin destanlarını tercüme edip kullanmışlardır. Hititler tarih yazıcılığına önem vermişler ve Anal adı verilen yıllıklar yazmışlar ve bir yıl içinde meydana gelen olaylar tarafsız olarak yazılıp tanrılara sunulmuştur. Anadolu’da bilim ve sanatın gelişmesinde Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarının etkisi görülür. İyonya’da bilim ve sanat çok sebebi deniz ticaretiyle uğraşmaları uygarlıkların kesiştiği yerde olması bilimin zengin kişilerce desteklenmesi Ön Asya’dan gelen yolların bitiş yerinde olması bilimin gelişmesini sağlamıştır. Tales,Diyojen, Pisagor,Heredot,Homeros gibi bilim adamları İyonya’da yaşamışlardır. ÇEVRE UYGARLIKLAR VE ANADOLU’YA ETKİLERİ İlk Çağ’da Anadolu’yu en fazla etkileyen uygarlık merkezi Mezopotamya olmuştur. Mezopotamya iki nehir arası demek olup Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeye denir. İlk Çağ’da Mezopotamya’da kurulan devletler ;Sümerler,Babilliler,Asurlular ve Akadlardır. SÜMERLER Mezopotamya’da kurulan ilk uygarlık Sümerlerdir. 3500’de Orta Asya’dan gelerek Mezopotamya’da devlet kurmuşlardır. Kanallar açmışlar ve bataklıkları kurutarak tarım ve hayvancılık yapmışlardır. Tarihte ilk yazıyı Sümerler bulmuşlar ve kullanmışlardır. Çivi yazısı 3200 Not Yazının bulunmasıyla tarih devirleri başlamıştır. İlk yazılı kanunlar, ilk takvim, ilk matematik bilgileri de yine Sümerlere aittir. Sümerler çok tanrılı dine inanırlar ve Ziggurat adı verilen tapınaklarında tanrılarına tapınırlardı ve kurban keserlerdi. Sümerler Mezopotamya’da kurulan Akadlar tarafından son verilmiştir. BABİLLER Aşağı Mezopotamya’da kurulmuştur. Devletin en güçlü zamanı kral Hammurabi Hammurabi Sümer kanunlarını geliştirerek uygulamıştır. Hammurabi Kanunları diye bilinir Babil , dünyanın yedi harikasından biri olan “Babil’in Asma Bahçeleriyle” ünlüdür. Babilliler Persler tarafından yıkılmıştır. ASURLULAR Yukarı Mezopotamya’da şehri başkenttir. Asurlular ticaretle ve Mezopotamya arasında ticaret yapmışlardır. Asurlular ticaret amacıyla Anadolu’ya geldiklerinde yazıyı da beraberinde Anadolu hem yazıyı öğrenmiş hem de tarih çağlarına girmiştir. Asurlular 612 yılında Pers egemenliğine girmiştir. AKADLAR 2300 lü yıllarda Arabistan’dan gelerek Mezopotamya’da devlet kurdular. Akadlar; Elam,Asur,Doğu Anadolu ve Akdeniz’i fethederek imparatorluk kurdular. 2150 yıllarında kuzeyden gelen Gutiler tarafından yıkılmıştır. ANADOLU’YU ETKİLEYEN DİĞER UYGARLIKLAR § İran’da hüküm süren Persler Anadolu’ya gelerek 200 yıl hüküm sürdüler. kurulan Makedonya Devleti’nin kralı olan İskender Asya seferine çıkarak Anadolu Mısır ,Suriye,İran ve Hindistan’ı ele geçirmiş ve sefer dönüşü ölünce ülke küçük krallıklara biriside Batı Anadolu’daki Bergama krallığı zamanında bilim ve kültür önem kağıdı icat edilmiş ve bilgiler kalıcı hale getirilmiştir. 753’te İtalya’da kurulan Roma İmparatorluğu 60 lı yıllarda sınırlarını hızla genişletmiş ve Anadolu,Mısır,Suriye ve Kuzey Afrika’yı ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Anadolu’da Roma dönemine ait mimari eserler İstanbul’da Bozdoğan kemeri ve Çemberlitaş, Ankara’da ise Ogüst Mabedi Tapınağı ve Roma Hamamıdır. Roma İmparatorluğu 395 yılında Batı Roma ve Doğu Roma Bizans İmp. olmak üzere ikiye Roma’dan Bizans’tan günümüze pek çok mimari eser kalmıştır bunların en önemlisi İstanbul’daki Ayasofya , Yerebatan Sarnıcıdır. Doğu Akdeniz kıyılarında denizcilikle uğraşan Fenikeliler buldukları 22 harflik alfabeleriyle Anadolu’yu ve Dünyayı etkileyerek katkıda bulunmuşlardır. Mısır uygarlığı ise kullandıkları resim yazısıHiyeroglif, güneş yılı esaslı takvim ile tıp , matematik , astronomi alanlarında dünya medeniyetine katkıda bulunmuşlardır. Eski uygarlıklar deyince akla hep Mısır, Yunanistan ve Roma geliyor. Ancak daha fazlası var! Hominidler yaklaşık 2 milyon yıldır dünya üzerinde bulunuyor. Hominid ağacında bizim yerimiz Homo Sapiens olarak geçiyor. Yaklaşık yıldır bu gezegende yaşıyoruz. Alet yapmayı ve kullanmayı atalarımızdan öğrendik. İyi de bunun konumuzla ne alakası var diye düşünebilirsiniz. Birçok hayvan belli aletleri kullanabiliyor olsa da karmaşık aletleri kullanmak ve icat etmek sadece insanlara özgüdür. Bu da insanların akılda canlandırma kapasitesinin diğer türlerden daha büyük olduğu anlamına geliyor. Akılda canlandırma bizi liderlik ve güç sahibi olmak gibi daha karmaşık düşüncelere sürükler. Ayrıca dinlerin oluşmasına sebep olan felsefi sorular ortaya çıkmaya başlar. Düşünme yeteneğimizi en iyi şekilde kullanabilmemiz için fiziksel güvenliğimizi sağlamalıyız. Bunun için yemek yiyebilmeli, barınacak bir yerimiz olmalı ve kendimizi yırtıcılardan koruyabilmeliyiz. Eksi tarihlerde yaşayan insanlar, kalabalığın daha güvenli olduğunu fark ettiler. Avlanmak ve beslenmek için bir araya geldiler. Daha sonra kaldıkları yerde kendi yiyeceklerini yetiştirmeye başladılar. Böylece topluca yaşayabilmek için bir düzen kurdular. Yasalar oluşturuldu, hükûmetler kuruldu ve hiyerarşi ortaya çıktı. Liderler, tüccarlar, vaizler... İnsanlar amaçlarını ve kökenlerini açıklamak için efsaneler yarattılar ve yıldızların gizemini ortaya çıkarmak gözlerini havaya diktiler. Kurdukları düzeni bozmaya çalışan herkese karşı savaştılar. Daha sonra kendi kabilelerine daha fazla kaynak sağlamak için savaştılar. Tüm kabileler eşit miydi? Bir kültürü uygarlıktan ayıran şey nedir? Bir uygarlığın özellikleri şunlardır Büyük şehirler Yol, su ve kamu binalarıyla birlikte yerleşik hayat Önemli mimari yapılar Kiliseler, tapınaklar vs. Karmaşık kurumlar Hükûmet, eğitim, barışı koruma kuruluşları ve dini kuruluşlar Dış ticaret de bu kuruluşlardan biri olarak kabul edilebilir. Uzman işçiler Esnaf, tüccarlar, çiftçiler, öğretmenler... Bu işçiler uygarlığın bir başka özelliği olan toplumsal tabakalaşmayı oluşturdu. Yazı dili Teknoloji Şimdi bu yazımızda tarih dersi konuları ile yakından bağlantılı olan yedi medeniyeti inceleyeceğiz. Aztek Maya İnka Yunan, hepsine tek tek bakacağız. Bunlar bir uygarlık mı yoksa sadece büyük bir etki yaratmış toplumlar mı siz karar verin! Şimdi arkeoloji ve tarih bilginizin tozunu atma zamanı! En iyi Tarih öğretmenleri müsait5 14 yorum İlk ders ücretsiz!5 11 yorum İlk ders ücretsiz!5 19 yorum İlk ders ücretsiz!5 11 yorum İlk ders ücretsiz!5 10 yorum İlk ders ücretsiz!5 17 yorum İlk ders ücretsiz!5 6 yorum İlk ders ücretsiz!5 14 yorum İlk ders ücretsiz!5 14 yorum İlk ders ücretsiz!5 11 yorum İlk ders ücretsiz!5 19 yorum İlk ders ücretsiz!5 11 yorum İlk ders ücretsiz!5 10 yorum İlk ders ücretsiz!5 17 yorum İlk ders ücretsiz!5 6 yorum İlk ders ücretsiz!5 14 yorum İlk ders ücretsiz!BaşlayınMezopotamya İlklerin Ülkesi Yazıyı ilk bulan Sümerler, bize büyük sanat eserlerini miras bırakmıştır. Kaynak Pixabay Dicle ve Fırat nehirleri arasında yer alan bu ülkeye, hem su kaynaklarının bolluğu hem de zengin toprağı nedeniyle Bereketli Hilal adı verilmiştir. Mezopotamya medeniyeti bünyesindeki büyük yerleşimler çoğunlukla Dicle'nin doğu kıyısında yer alıyordu. Dicle Nehri ile Zagros Dağları arasındaki bölge özellikle tercih ediliyordu. Kısa süre sonra burada büyük şehirler ortaya çıktı. Toprak, ekin ve sığırlar için ağız dalaşı ediliyordu. Her iki tarafı da kavgada yer almayan şehirlerden birer temsilci temsil ediyordu. Bunun sonucunda ittifaklar doğdu. Bu ittifak kuran şehirler daha sonra ticari, kültürel ve diplomatik ilişkiler kurdular. En sonunda bir kabile tüm bölgeyi fethetti ve bir imparatorluk kurdu. Bu şekilde merkezi bir hükûmet kurulduktan sonra başka toprakları da ele geçirmeye başladılar. İmparatorlukları krallar ve hanedanlar yönetiyordu. Akad İmparatorluğu düştükten sonra Mezopotamya'nın bünyesinde iki imparatorluk vardı Kuzeyde Asuriler ve güneyde Babiller. Babil İmparatorluğu, kurak toprakları sulama ve çamurlukları boşaltmada buldukları yöntem sayesinde gelişti. Hatta daha önce Arşimet'in icat ettiği düşünülen vidalı pompanın Babil'in Asma Bahçeleri'ni sulamak için kullanıldığı düşünülüyor. Mezopotamyalıların teknoloji alanındaki başarıları da oldukça önemlidir. Sadece suyu nasıl kullanacaklarını keşfetmekle kalmadılar; Topraklarını pullukla sürmeyi buldular, müzik aletleri icat ettiler ve altmışlık sayı sistemini geliştirdiler. Sümer sayı sistemini günümüzde de saniye, dakika ve saati belirlemek için kullanıyoruz. Ayrıca en eski yazma sistemlerinden biri olan çivi yazısını buldular. Kral Ur-Nammu bize mirasını bu yazı sistemi sayesinde bıraktı Ur-Nammu Kanunları. Bu kanunları bizzat kendisi yazmamış olabilir tabii. Yazıları yazmak ve muhafaza etmek, katiplerin göreviydi. Katipler hiyerarşide tüccar ve askerlerin üstünde yer alıyordu. Mezopotamya'da toplumsal tabakalaşma, karmaşık kuruluşlar, önemli mimari yapılar olduğunu öğrendik. Bazı tapınakları ve zigguratları günümüzde bile varlığını koruyor. Ayrıca uzman işçiler, yazılı bir dil ve teknolojik gelişmeler olduğunu gördük. Tüm bu niteliklerle Mezopotamya'yı ilk uygarlıklardan biri olarak kabul ediyoruz. Antik Yunanlar Mükemmelliğinin Peşinde Dünya medeniyetleri ve tarihleri hakkında az çok bir bilginiz varsa Antik Yunanların hem hayatta kalma hem de kültürlerini geliştirme yolunda önlerine kimsenin ve hiçbir şeyin çıkmasına izin vermediğini biliyorsunuzdur. İzmir tarih öğretmeni seçeneği bu medeniyetin tarihini daha yakından öğrenebileceğiniz bir seçenek olacaktır. Arkeolojik keşiflere göre bugün Yunanistan olarak bildiğimiz bölgedeki insan varlığı Paleolitik Çağ'a kadar dayanıyor yıl önce sona eren bir dönem. Ege Denizi'ndeki Kiklad Adaları, ticaret yolunda önemli bir mola yeriydi. MÖ 3000 yılında kültürleri başlı başına bir medeniyet hâline geldi. Ayrıca Girit Adası'nda bazılarına göre ilk gelişmiş Avrupa medeniyeti olan Minos Uygarlığı Akdeniz, Ege ve İyon denizlerindeki topluluklarla yoğun ticaretler yapıyordu. Bu ticaret ilişkileri beraberinde kültürel ihracatı getirdi. Ortak bir dil ve ticaret için para birimleri oluşturuldu. Müzik, yiyecekler ve hatta hikâyelerin toplumlar arasında yayılması da kaçınılmazdı. Minoslular iç mekân tesisatlarındaki gelişmiş teknolojileri ve daha yerleşmiş dini inançları ile ada sakinlerine medeniyeti getirip Kikladlar'dan edindikleri yararlı bilgileri uyguladılar. Minos Uygarlığı'nın neden yok olduğu ise hâlâ belli değil Santorini diğer adıyla Thera patlaması tüm uygarlığı yeryüzünden sildi mi yoksa uygarlık fetih mi edildi? Bulgulara göre Minoslular volkanik tabakanın üstünde yaşamıyordu. Yani istila edilmiş olmaları daha yüksek bir ihtimal. Mikenler ise Yunanistan topraklarındaki ilk gelişmiş uygarlıktı. Getirdikleri pek çok yenilikten biri de yazıtlarında detaylıca açıklanmış olan saray merkezli yönetim sistemiydi. Bu yazılarda toplumsal özelliklerinin yanı sıra Yunan tanrılarına inancın ortaya çıkışını da görüyoruz. Dorianlar burayı işgal ettiklerinde topluluk dağıldı ve hükûmet düştü; Yunan Karanlık Çağı başladı. Bu dönemde insanlar karaya dağıldı ve küçük tarım toplulukları oluşturdu. Yunanlılar yenilmez güçleri ve ruhlarıyla bastırılmayı reddetti. Karanlık Çağ'dan çıkıp yeniden şehirlerini ve toplumlarını oluşturmak isteyen Yunan medeniyeti bir kez daha yükseldi. Bu kez kültürlerini çok geniş bir alana yaydılar. Yunan Medeniyeti, Akdeniz'den Anadolu'ya kadar en gelişmiş uygarlık kabul edildi. Partenon yani Athena'nın tapınağı, Antik Yunan Medeniyeti'nin en ünlü anıtlarından biridir. Kaynak Unsplash İnkalar Siyaset Ustaları Sümer ve Yunanlılardan farklı olarak İnka benzer bir yazı sistemi geliştirmedi. İnka toplumunda kullanılan "quipu"nun, düğümlü iplerden oluşan bir kayıt ve hesap sistemi olduğuna inanılıyor. Çeşitli renklerdeki sicimlerle uygulanan bu sistemin şifresini çözmek için günümüzde çalışmalar devam ediyor. İnka Medeniyetine dair edindiğimiz bilgiler çömlek tasvirlerinden ve İspanyolların kayıtlarından geliyor. Maalesef değerli metallerle yapılan müthiş sanat eserleri İspanyollar tarafından eritildi. Daha sonra tüm İnka altınları ve gümüşleri İspanya'ya gönderildi. İspanyollar İnka topraklarına vardıklarında herkesin mutlaka bir iş sahibi olmasına çok şaşırmışlardı. Ortalıkta tek bir dilenci, serseri veya ayyaş yoktu. Daha sonra İnka hükûmet sistemine göre herkesin toplumsal statüsü ve becerilerine göre imparatorluğa hizmet etmek üzere görevlendirildiğini öğrendiler. Bu görev sistemini etkili politikalarla ve halkı tembelliği ihbar etmeye teşvik ederek uyguladılar. Aile ve çocuklar İnka toplumu için çok önemliydi. Bu nedenle bebek ölüm oranının yüksek olması onlar için çok üzücü bir şeydi. Bir çocuk ailenin gerçek bir üyesi kabul edilmeden önce hayatının ilk yıllarında "wawa" yani "bebek" olarak adlandırılırdı. Çocuk yaşamını yitirmeyince aileye resmi olarak kabul edilmesiyle "rutuchikuy" adında bir tören yapılırdı. Bu tören sırasında bebeğin cinsiyeti açıklanır ve ona bir isim verilirdi. Ayrıca törende bebeğin saçı ilk defa kesilir, aile üyeleri arasında tutam tutam dağıtılırdı. Aile üyeleri bir tutam aldıktan sonra karşılığında bir eşya veya oyuncak verirdi. İnkalar tıp alanında da ilerlemişti. İlk defa beyin ameliyatı yapmışlar ve anesteziyi kullanmışlardı. İspanyolların getirdiği hastalıkları ve bebeklerin ölüm nedenlerini çözmek için de uğraşıp ellerinden geleni yapmışlardı. İnkalardan miras kalan çömleklerin yanı sıra yolları ve su kemerleri gibi muhteşem yapıları da günümüzde varlığını koruyor. Bu yapılardan en önemlisi ve belki de en güzeliyse Peru'da bulunan Machu Picchu. İnkaların tüm bu yaptıkları ve getirdikleri yeniliklerle bir uygarlık olmalarında eksik kalan tek kriter ise yazılı bir dilleri olmaması. Ancak arkeologlar kayıt tutma cihazları yani quipuları hakkında daha çok şey öğrendikçe kodladıkları mesajların aslında daha karmaşık olduğunu keşfediyoruz. En iyi Tarih öğretmenleri müsait5 14 yorum İlk ders ücretsiz!5 11 yorum İlk ders ücretsiz!5 19 yorum İlk ders ücretsiz!5 11 yorum İlk ders ücretsiz!5 10 yorum İlk ders ücretsiz!5 17 yorum İlk ders ücretsiz!5 6 yorum İlk ders ücretsiz!5 14 yorum İlk ders ücretsiz!5 14 yorum İlk ders ücretsiz!5 11 yorum İlk ders ücretsiz!5 19 yorum İlk ders ücretsiz!5 11 yorum İlk ders ücretsiz!5 10 yorum İlk ders ücretsiz!5 17 yorum İlk ders ücretsiz!5 6 yorum İlk ders ücretsiz!5 14 yorum İlk ders ücretsiz!BaşlayınAvustralya Aborjinleri Taş Devri'ne Ziyaret Avustralya olarak bildiğimiz topraklara insanların nasıl ulaştığı belirsiz. Teorilerden biri, insanların bir çeşit gemi inşa ederek oraya gittiği yönünde. Bu teorinin doğruluğu kanıtlanırsa ülkenin ilk sakinleri, suda yolculuk eden ilk insanlar olarak kabul edilecektir. Ancak bu topraklara geldiklerinde bölgede en az 65,000 yıl öncesine dayanan insan faaliyetlerine dair kalıntılar vardı. İngiliz sömürgesi önceki Avustralya'ya dair herhangi bir yazılı kayıt bulunmuyor. Çünkü Avustralyalılar yazılı iletişimin hiçbir türünü kullanmamıştır. Diğer topluluklarla bazen bir mesaj çubuğu aracılığıyla iletişim kuruyorlardı. Yaklaşık 30 cm uzunluğundaki bir tahta parçasında belirli işaretler yer alıyordu. Ancak tabii ki bu bir yazılı iletişim türü olarak kabul edilemez. Avustralya'nın yerlileri binlerce yıl tek bir çatı altında yaşadılar. İnanç sistemleri nedeniyle bu toprakların idare hakkı ellerinde değildi ancak hem toprağa hem de kendilerine iyi bakmayı kendilerine görev edindiler. Hiç şehir kurmamış olmalarının sebebi bu olabilir. Belki de bunun topraklarına zarar vereceğini düşündüler. Bu teori de İngiliz inşaat kolonilerine karşı duydukları öfkeyi açıklar nitelikte aslında. Ayrıca Aborjinlerin avcı-toplayıcı olmalarının nedeni tek bir yerde çok uzun süre kalmamış olmaları olabilir. En önemli başarılarından biriyse ateşi kullanmada ustalaşmalarıydı. Yiyecek çeşitliliğini artırmak için ormanlardaki çalıları düzenli olarak yakan çiftçileri bulunurdu. Ateşi aynı zamanda zehirli böcek ve yılan gibi tehlikeli canlılardan korunmak için kullanırlardı. Topraklar üzerindeki düzeni sağlarken diğer kabilelere ve kabilelerin kadınlarına ve çocuklarına karşı şiddete de başvururlardı. Yakın mesafede taş uçlu mızraklar daha çok işe yarasa da kabileler arası çatışmalarda bumerang kullanmayı tercih ederlerdi. Avustralya Aborjinleri kendi dillerini yazıya dökmek için herhangi bir sistem geliştirmediler. Herhangi bir şehir, hükûmet veya büyük kuruluşlar kurmadılar. Genelde erkekler kadınlardan daha üstün görülse de herhangi bir sosyal hiyerarşi, toplumsal tabakalaşmaya sebep olacak uzman işçiler veya liderler yoktu. Mimari yapılara da kesinlikle yer vermemişlerdi. Daha önce bahsettiğimiz kriterleri göz önünde bulundurduğumuzda görüyoruz ki ilk Avustralyalılar bir uygarlık oluşturmamıştır. Ayer Kayası olarak da bilinen Uluru, Avustralya yerlileri için çok büyük bir öneme sahiptir. Kaynak Unsplash Mayalar Matematik Dâhileri Mayalar, uygarlık kelimesinin tüm niteliklerini taşıyarak bu ismi en çok hak eden medeniyettir. Maya medeniyeti farklı bir hiyerarşiye sahip karmaşık topluluklar yarattı. Muhteşem mimari yapılar ve şehirler yaptılar. Teknolojide ilerleme katettiler. Arkeologlar Maya yapılarını, heykellerini ve çömleklerini süsleyen gliflerin sadece ayrıntılı karalamalar olduğunu düşündü. Ta ki 1952'de Rus dilbilimci Yuri Knorosov o "karalamaları" keşfedene kadar. O zamanlar Soğuk Savaş'tan dolayı Rusya'yla alakalı hiçbir şeye güvenilmiyordu. Ayrıca dönemin arkeologları bu sembollerin bir tür hatıra olduğunu; Tanrılara gösterilen hürmeti simgelediğini düşündü. Daha sonra tanınmış bir Maya tarihçisi olan Tatiana Proskouriakoff, bir tapınağın zemininde içinde üç tarih yazan bir glif keşfetti. İkisinin yanında birer sembol bulunuyordu. Kendisi daha sonra bu tarihlerin orada gömülen kralın doğum, yükseliş ve ölüm tarihleri olduğunu fark etti. Tüm dünya Mayaların barışçıl, dindar ve eğitimli insanlar olduğunu değil; acımasız ve kana susamış olduğunun farkına vardı. Mayaların tarihine dair yazılı belgelerin İspanyollar tarafından tamamen yok edildiği düşünülüyordu. Ancak daha sonra hemen hemen her lento, dikili taş ve tapınakta bir işaret, bir hikâye olduğu fark edildi. Tek yapmak gereken bu işaretleri yorumlamaktı. Mayalar 3. yüzyıldan beri her şeyi yazıya döküyordu. Askeri fetihlerde yaptıklarını ve mahkûmlara nasıl davrandıklarını hiç çekinmeden yazmışlardı. İspanyol psikopos, Mayaların dört kitabı hariç tüm kaynaklarını yakmamış olsa kim bilir daha neler öğrenecektik... Antik Mısır Üstün Medeniyet Şöyle bir sahneyi gözünüzde canlandırın Kabilenizle günlerdir kuzeye doğru yürüyorsunuz. Afrika'nın merkez bölgesinden yola çıktınız ve nehri takip ederek ilerliyorsunuz. Siz yürüdükçe topraklar genişliyor, güzelleşiyor ve arazi gittikçe daha yeşil oluyor. Arazide yiyecek bol, avlanacak hayvan ve etraftaki bitkiler bol. Dağılan diğer kabilelere rağmen sizin kabileniz kalmaya karar veriyor. Sonuçta orada her şeyden herkese yetecek kadar var. Eski Mısır Medeniyeti'nin tam olarak nasıl meydana geldiğinini söylemek zor. Ama bilinen bazı gerçekler yok değil. Yaklaşık 5000 yıl önce Nil'in etrafında koloniler kuruldu ve her biri yeni aletler üretme ve komşu kabilelerle ticaret yapma konusunda ilerleme kaydediyordu. Daha sonra diplomasi ve savaş yoluyla Mısır'ın iki yarısını birleştiren Menes, Mısır tarihinde yerini aldı. Kendisi Memfis'in iki bölgenin ortasında olduğuna karar verir, burayı başkent yapar ve kendini kral ilan eder. Böylece Mısır'da yaklaşık 3000 yıl süren hanedanlık yönetimi başlar. Birçok eski uygarlıkta olduğu gibi Mısır'da da iyi işleyen hükûmetlerle yerleşik şehirlere geçiş çok kolay olmadı. Yasaları olan adil bir topluma giden yol tabii ki engebeliydi. Ülkede meydana gelen sosyal, politik ve askeri ayaklanmalar, medeniyetin üç kez çökmesine neden oldu. Her seferinde her şey yeniden inşa edildi. Bazı krallar o kadar kibirliydi ki miraslarına miras katmak için hazineleri yağmaladılar. Bazıları o kadar dindardı ki tüm Tanrıları reddedip sadece birine inanmayı seçti. Bazı krallar ülkeyi yönetmek için çok gençti. Onlar belli bir yaşa gelene kadar görevi anneleri devralıyordu. Hatta krallardan biri annesi ölene kadar hükümdar olmasına seve seve izin vermişti. Papirüs ve piramitler, resimler ve heykellerle ilgili öğreneceğiniz çok şey var. Antik Mısır Uygarlığı keşfedilmeyi bekliyor! Sfenks ve piramitler Mısır'ın en ünlü sembolleridir. Kaynak Unsplash Aztekler Usta Tarımcılar Aztek Uygarlığı, kanlı savaşları ve acımasız kurbanları gibi birçok konuda ün yapmış bir uygarlıktır. Başlangıçta Meksikalı olarak bilinen halkının muhtemelen Kuzey Amerika'dan göç ettiği düşünülüyor ama kesin bir bilgi yok. Bununla birlikte göze çarpan bir gerçek var Aztekler Mezoamerika'ya gelen son göçebe kabileydi. Bu nedenle yerleşebilecekleri bir toprak bulmada biraz zorlandılar. Kraldan sürekli yardım istemeleri kurnaz bir siyasi manevra mıydı? Yoksa o çok bahsedilen kibirleri yaşadıkları şehir gelişince ve toplum kalkınınca mı ortaya çıktı? Elbette önce kralın düşmanlarına boyun eğmeleri ve sonra kralın şehirdeki kabilelere egemen olmak için Azteklere verdiği topraktan tüm halkı sürmesine neden olan korkunç bir olayın yaşanması, onları bu duruma getirmiş olabilir. Ayrıca Aztekler, bir ülkeyi işgal ettiklerinde bunun kutsal bir işaret olduğuna inanıyorlardı. Bu nedenle Mezoamerika'daki diğer tüm şehirlere rakip olacak bir şehir inşa etmeye başladılar. İşgal etmenin kaderlerinde olduğunu düşündükleri yer, gölün ortasındaki bir adaydı. Aztekler böyle bir fırsatı kaçıramazdı. Kısa süre içinde harika tapınaklar, bir kraliyet sarayı ve devlet daireleri, okullar ve ticaret kuruluşları gibi kamu binaları inşa etmeye başladılar. Bir adada yaşadıklarından çok fazla toprakları vardı. Buna ustaca bir çözüm getirdiler. Toplumları karmaşık olduğu için günlük yaşamlarındaki olayların ve resmi işlemlerin kaydını tutmak için detaylı bir yazı sistemi geliştirdiler. Erkek, kadın, zengin, fakir... Azteklerin hepsi okumayı, yazmayı ve matematik işlemleri yapmayı öğrendi. Daha sonra becerileri doğrultusunda tıp, astronomi ve tarih alanlarında kendilerini geliştirmeye devam ettiler. Azteklerin her şeyi vardı! Muhteşem mimari yapıları, karmaşık kuruluşların yer aldığı büyük bir şehir, nitelikli işçiler, büyük topraklar... Tuttukları kodeks ve kitaplar sayesinde teknolojinin gelişmesiyle bu uygarlığı daha yakından tanıma fırsatı yakaladık. Kaydettikleri ilerlemelerle 100 yıldan kısa bir süre içinde göçebe kabileden yerleşik uygarlığa geçtiklerini göz önünde bulundurursak kanlı savaşları ve barbarlıklarıyla hatırlanmaları gerçekten biraz üzücü aslında. Dünyada altı medeniyet beşiği olduğu söyleniyor. Bu toplumlar, günümüzde insanların yasalar ve inançlarla nasıl iç içe yaşayacağını da belirledi. Bu insanlar yani atalarımız, Tanrıları ve liderlerinin şerefine muhteşem yapılar inşa ettiler. Gelecek nesillere miras bırakmak için yeni sistemler icat ettiler. Mezopotamyalılar, Yunanlar, Mısırlılar, Aztekler ve Mayalar farklı başarılara imza atmış atalarımızdır aslında. Her eski toplumun bir uygarlık olduğu söylenemez. Ancak atalarımızın hepsinin bizlere çok zengin bir miras bıraktığı doğru! Size de bir tarih öğretmeni bularak tarihte eksik kaldığınız noktaları geliştirin. Üye Ol Giriş Hoş geldiniz MisafirSon ziyaretiniz 0901, 1 Dakika Önce MsXLabs Üye Girişi Beni hatırla Şifremi unuttum? Ana Sayfa Forumlar Soru-Cevap Tüm Sorular Cevaplanmışlar Yeni Soru Sor Günlükler Son Mesajlar Kısayollar Üye Listesi Üye Arama Üye Albümleri Bugünün Mesajları Forum BB Kodları Your browser can not hear *giggles*... Your browser can not hear *giggles*... Perşembe, 11 Ağustos 2022 - 0901 Arama ForumSorularSoru-Cevapİlk çağdaki uygarlıkların dini inanışları nelerdir? En İyi Cevap Var Güncelleme 29 Ekim 2018 Gösterim Cevap 1 Cevap Yaz cengo09Ziyaretçi 9 Aralık 2010 Mesaj 1 Ziyaretçi İlk çağdaki uygarlıkların dini inanışları nelerdir? EN İYİ CEVABI Misafir verdi Çok tanrılı dine inanıyorlardır bütün Bağlantılar BEĞEN Paylaş Paylaş Son düzenleyen Safi; 29 Ekim 2018 2313 Cevapla MisafirZiyaretçi 19 Aralık 2011 Mesaj 2 Ziyaretçi Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. Çok tanrılı dine inanıyorlardır bütün Bağlantılar BEĞEN Paylaş Paylaş Cevapla Cevap Yaz Benzer Konular İlk çağ uygarlıkların özellikleri nedir? 2 Ocak 2013 / Misafir Cevaplanmış İlk uygarlıkların dünya medeniyetine katkıları nelerdir? 20 Kasım 2012 / Misafirim Ben Cevaplanmış Uygarlıkların yönetim şekilleri, dini inanışları, geçim kaynakları nelerdir? 27 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap Eski uygarlıkların sayıları ile şimdiki uygarlıkların arasındaki farklar nelerdir? 21 Haziran 2015 / Misafir Soru-Cevap Uygarlıkların sayıların gelişimine olan katkıları nelerdir? 23 Aralık 2012 / Misafir Cevaplanmış Çok hassas ölçümler nasıl yapılır?ProShow Gold'da yapılan bir videoda sarı yazının çıkmasını nasıl engelleyebilirim? Kapat Saat 0901 Hoş Geldiniz Ziyaretçi Ücretsiz üye olarak sohbete veforumlarımıza olmak için lütfen tıklayınız. Benzer Konular İlk çağ uygarlıkların özellikleri nedir? 2 Ocak 2013 / Misafir Cevaplanmış İlk uygarlıkların dünya medeniyetine katkıları nelerdir? 20 Kasım 2012 / Misafirim Ben Cevaplanmış Uygarlıkların yönetim şekilleri, dini inanışları, geçim kaynakları nelerdir? 27 Aralık 2011 / Misafir Soru-Cevap Eski uygarlıkların sayıları ile şimdiki uygarlıkların arasındaki farklar nelerdir? 21 Haziran 2015 / Misafir Soru-Cevap Uygarlıkların sayıların gelişimine olan katkıları nelerdir? 23 Aralık 2012 / Misafir Cevaplanmış Son MesajlarYenile Yükleniyor... MsXLabs Mavi Karanlık Forum, son kullanıcıların çeşitli web teknolojileri ile ilgili sorularını cevaplamak ve geniş kapsamlı bir Türkçe bilgi paylaşımı platformu oluşturmak amacıyla 2005 yılından bu yana hizmet vermektedir. Konu Dizini Site Kuralları Gizlilik ve Şartlar Hakkımızda Bize Ulaşın 2005 - 2022, MsXLabs - MaviKaranlık / designed by NeutralizeR Sayfa saniyede 10 sorgu ile oluşturuldu HİTİTLER 2000 yıllarında Anadolu’ya gelerek Kızılırmak çevresinde devlet kurmuşlardır. Başkentleri Hattuşaş Boğazköy şehridir. Çorum yakınlarındadır. Hititliler Suriye’yi ele geçirmek için Mısırlılarla savaşın sonunda iki devletarasında Kadeş Antlaşması imzalandı. Kadeş Antlaşması 1280 Dünya tarihinde iki devlet arasında yapılan ilk antlaşmadır. Hitit Devleti 1200 yılında Anadolu’ya gelen Frigyalılar tarafından 1200 yıllarında Hititlerin yıkıldığı bölge üzerinde ve Ankara ,Eskişehir ,Afyon dolaylarında devlet kurdular. Devletin başkenti Ankara’nın Polatlı ilçesi yakınlarındaki Gordion şehridir. Frigyalılar krallarına Midas ünvanı verirlerdiTarım ve hayvancılıkla ve hayvancılıkla ilgili sert kanunlar koymuşlar tarıma ve hayvancılığa zarar verenleri şiddetle cezalandırmışlardır. Frigyalılar Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Lidyalılar tarafından Gediz ve Büyük Menderes ırmakları arasında kurulmuştur. Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurmuşlardır. Başkentleri Sard şehridir. Bugünkü Manisa-Salihli yakınlarındadır. Ticaretle Giges Efes’ten başlayıp Mezopotamya’ya kadar uzanan Kral Yolu’nu yaptırmıştır. Ticaretteki bu gelişmeler nedeniyle Lidyalılar tarihte ilk kez parayı icad ettiler. Lidyalılar 547 yılında Anadolu’yu işgal eden Persler tarafından 900 yılında Doğu Anadolu’da kuruldu. Başkenti TuşpaVan şehridir. Maden işlemeciliğinde ilerlemişlerdir. Tarımla ve hayvancılıklada ovasını sulamak için yaptıkları su kanalları günümüzde bile kullanılmaktadır. Urartu Devleti 600 yılında Medler tarafından 1200 yıllarında Yunanistan’dan göç ederek Ege kıyılarına yerleşen Akalar tarafından kuruldu. Akalar Ege kıyılarında 12 ayrı şehir kurmuşlar ve şehir devletleri halinde yaşamışlardır. En önemli İyon şehirleri İzmir,Efes,Milet,Foça’dır. Her şehrin başında ayrı bir kral dolayı hiçbir zaman güçlü bir krallık kuramamışlar ve ayrı ayrı şehir devletleri halinde birlik yoktur. İyonyalılar denizcilikte ileri zamanla Lidyalıların,Perslerin ve Romalıların egemenliğine girerek ÇAĞ’DA ANADOLU’DA KURULAN DEVLETLERDE KÜLTÜR2VE UYGARLIKDEVLET YÖNETİMİ İlk Çağ’da Anadolu’da kurulan bütün devletler krallıkla yönetiliyordu. Hititler’de kraliçelerde geniş yetkilere sahipti. Hititler’de Tavananna ünvanı verilen ana kraliçe, kral olmadığı zaman devleti kral adına yönetirdi. Hititler’de Pankuş adı verilen meclis mecliste önemli devlet meseleleri meclis gerektiğinde kral ve kraliçeyi mahkum bile edebilirdi. İyonlarda şehir devletleri yönetimi önce krallar sonra soylular, daha sonra demokratik hükümetler tarafından VE İNANIŞ İlk Çağ’da Anadolu’da kurulan devletlerin hepside çok tanrılı dine inanıyorlardı.Politeizm Hititler’de tanrı sayısı çok fazla olduğundan Hititlerin ülkesine “Bin Tanrı İli” denirdi. İnanışlarına göre tanrılar aynen insanlara benzer ve insanlar gibi yaşardı. Frigyalılar tarımla uğraştıklarından bu durum dinlerine de en büyük tanrısı toprak ve bereket tanrısı olan Kibela’dır. Lidyalılar İyonlardan etkilenerek onların tanrılarına tapmışlardır. Lidyalılar, Artemis,Zeus,Apollo gibi pek çok Yunan tanrısını İyonlardan alarak kendi tanrıları haline getirmişlerdir. İlk Çağ uygarlıklarından bazıları öldükten sonra dirilmeye dolayı mezarlarını kayaları oyarak oda şeklinde yaparlar ve içlerine çeşitli eşyalar koyarlardı. Tanrılara kurban keserler ve tanrılarına yiyecek ve içecek VE EKONOMİK HAYAT Anadolu’da kurulan İlk Çağ medeniyetlerinde insanlar eşit hak ve özgürlüklere sahip değillerdi. Ülke sosyal sınıflara ayrılmış Kral ve ailesi,soylular,rahipler ,askerler ve köleler olmak üzere sınıflar sınıfların ayrı ayrı hakları ise hemen hemen hiçbir hakkı yoktu. Hititler’de sınıflar arası ilişkiler kanunlarla sahibi olma,miras,evlenme , boşanma kanunlarla belirtilmişti. Frigyalılar tarıma önem verdikleri için sert kanunlar kıran öküzünü öldürene ölüm cezası vermişlerdir. Lidyalılar kara ticaretine önem vermişler ve Kral Giges Ege kıyılarından başlayan ve Mezopotamya’ya kadar uzanan “Kral Yolu’nu” ticaret canlanmıştır. Lidyalılar parayı tarihte ilk defa icat ettiler. İyonyalılar deniz ticaretinde ileri gittiler ve Akdeniz ve Karadeniz’de koloniler ,DİL, EDEBİYAT BİLİM VE SANAT Hititler ve Urartular çivi yazısı ve resim yazısıhiyeroglif kullanmışlardır. Lidyalılar,İyonyalılar ve Frigyalılar ise Fenikeliler’den aldıkları alfabeyi kullandılar. Hititler Mezopotamya medeniyetlerinin destanlarını tercüme edip kullanmışlardır. Hititler tarih yazıcılığına önem vermişler ve Anal adı verilen yıllıklar yazmışlar ve bir yıl içinde meydana gelen olaylar tarafsız olarak yazılıp tanrılara sunulmuştur. Anadolu’da bilim ve sanatın gelişmesinde Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarının etkisi görülür. İyonya’da bilim ve sanat çok sebebi deniz ticaretiyle uğraşmaları uygarlıkların kesiştiği yerde olması bilimin zengin kişilerce desteklenmesi Ön Asya’dan gelen yolların bitiş yerinde olması bilimin gelişmesini sağlamıştır. Tales,Diyojen, Pisagor,Heredot,Homeros gibi bilim adamları İyonya’da UYGARLIKLAR VE ANADOLU’YA ETKİLERİ 3 İlk Çağ’da Anadolu’yu en fazla etkileyen uygarlık merkezi Mezopotamya olmuştur. Mezopotamya iki nehir arası demek olup Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeye denir. İlk Çağ’da Mezopotamya’da kurulan devletler ;Sümerler,Babilliler,Asurlular ve Mezopotamya’da kurulan ilk uygarlık Sümerlerdir. 3500’de Orta Asya’dan gelerek Mezopotamya’da devlet kurmuşlardır. Kanallar açmışlar ve bataklıkları kurutarak tarım ve hayvancılık yapmışlardır. Tarihte ilk yazıyı Sümerler bulmuşlar ve kullanmışlardır. Çivi yazısı 3200 Not Yazının bulunmasıyla tarih devirleri başlamıştır. İlk yazılı kanunlar, ilk takvim, ilk matematik bilgileri de yine Sümerlere aittir. Sümerler çok tanrılı dine inanırlar ve Ziggurat adı verilen tapınaklarında tanrılarına tapınırlardı ve kurban keserlerdi. Sümerler Mezopotamya’da kurulan Akadlar tarafından son Aşağı Mezopotamya’da kurulmuştur. Devletin en güçlü zamanı kral Hammurabi Hammurabi Sümer kanunlarını geliştirerek uygulamıştır. Hammurabi Kanunları diye bilinir Babil , dünyanın yedi harikasından biri olan “Babil’in Asma Bahçeleriyle” ünlüdür. Babilliler Persler tarafından Yukarı Mezopotamya’da şehri başkenttir. Asurlular ticaretle ve Mezopotamya arasında ticaret yapmışlardır. Asurlular ticaret amacıyla Anadolu’ya geldiklerinde yazıyı da beraberinde Anadolu hem yazıyı öğrenmiş hem de tarih çağlarına girmiştir. Asurlular 612 yılında Pers egemenliğine 2300 lü yıllarda Arabistan’dan gelerek Mezopotamya’da devlet kurdular. Akadlar; Elam,Asur,Doğu Anadolu ve Akdeniz’i fethederek imparatorluk kurdular. 2150 yıllarında kuzeyden gelen Gutiler tarafından ETKİLEYEN DİĞER UYGARLIKLAR İran’da hüküm süren Persler Anadolu’ya gelerek 200 yıl hüküm sürdüler. kurulan Makedonya Devleti’nin kralı olan İskender Asya seferine çıkarak Anadolu Mısır ,Suriye,İran ve Hindistan’ı ele geçirmiş ve sefer dönüşü ölünce ülke küçük krallıklara biriside Batı Anadolu’daki Bergama krallığı zamanında bilim ve kültür önem kağıdı icat edilmiş ve bilgiler kalıcı hale getirilmiştir. 753’te İtalya’da kurulan Roma İmparatorluğu 60 lı yıllarda sınırlarını hızla genişletmiş ve Anadolu,Mısır,Suriye ve Kuzey Afrika’yı ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Anadolu’da Roma dönemine ait mimari eserler İstanbul’da Bozdoğan kemeri ve Çemberlitaş, Ankara’da ise Ogüst Mabedi Tapınağı ve Roma Hamamıdır. Roma İmparatorluğu 395 yılında Batı Roma ve Doğu Roma Bizans İmp. olmak üzere ikiye Roma’dan Bizans’tan günümüze pek çok mimari eser kalmıştır bunların en önemlisi İstanbul’daki Ayasofya , Yerebatan Sarnıcıdır. Doğu Akdeniz kıyılarında denizcilikle uğraşan Fenikeliler buldukları 22 harflik alfabeleriyle Anadolu’yu ve Dünyayı etkileyerek katkıda bulunmuşlardır. Mısır uygarlığı ise kullandıkları resim yazısıHiyeroglif, güneş yılı esaslı takvim ile tıp , matematik , astronomi alanlarında dünya medeniyetine katkıda bulunmuşlardır_________________I LOVE GAMES İçindekiler1 Hitit YAZI VE DİL HİTİT DİNİ YÖNETİM MERKEZİ 2 DİN VE TANRILAR SİYASAL VE KÜLTÜREL İLİŞKİLER3 TARİHÇE TARIM 4 LİDYALILAR5 COĞRAFYA TARİH SİYASI YAPI KÜLTÜREL YAPI İNANÇ MİMARİ YAZI HİTİTLER 2000 yıllarında Hititler, Kafkasya üstünden Anadolu’da Kızılırmak yöresine geldiklerinde, burada yerli bir halk olan Hattilerle karşılaştılar ve ileri bir kültür düzeyine erişmiş olan bu topluluğun içinde eriyip onlarla bütünleştiler. Dinsel ve toplumsal birçok gelenek, Hititler zamanında da yaşamış, hatta başkentleri Hattuşaş’ın adı bile Hatti dilinden gelmiş, Hitit devleti zamanında da Anadolu’ya Hatti ülkesi denmiştir. Asur koloni devrinin bitiminde, 1850 yıllarında, Kuşşar kralı Anitta, Neşa, Kaniş, Hattuş gibi kentleri alarak kendini krallar kralı ilan etti ve böylece ilk kez Anadolu birliğini kurmayı başardı. Bu nedenle Hititler, soylarını sayarken ilk kralları olarak Anitta’yı göstermişlerdir. Anitta öldükten sonra 1740-1710 yılları arasında Tuthalya yerine de oğlu Puşaruma 1710- 1680 yıllarında kral oldu. Bundan sonra, Hititlerin başına Labarna I geçti. Labarna I, kardeşi Papadilmah ile taht kavgası yaparak hükümdar oldu ve kendinden o kadar söz ettirdi ki, genellikle ilk Hitit kralı olarak anıldı; ayrıca kendinden sonra gelen Hitit kralları da onun adını unvan olarak kullanmışlardır. Labarna I, Hititlerin başkentini, Boğazköy’e taşıyarak çevresini surlarla donatıp güçlü bir kent durumuna getirdi. Boğazköy’de bulunan Hititlerin kötü günlerinde yazılmış bir belgede ondan şöyle söz edilir “Eskiden Labarna I büyük kraldı, oğulları, kardeşleri ve akrabaları, aile çevresi ve askerleri arasında birlik vardı. Ülke küçüktü ama, hangi ülkeye giderse, orasını egemenliği altına alırdı. O, ülkeleri yendi, denizi sınır yaptı.” Bu belge¬den Labarna I zamanında Hititlerin Kızılırmak kavsinden taşarak denize kadar uzandıkları anlaşılır. Anadolu Uygarlıkları 1650’de ölen Labarna I’in yerine, Hattuşiliş 1 Labarna II geçti; bu kral zamanında da Hitit sınırları Halep’e kadar uzandı. Hattuşiliş I, bir vasi¬yetname bırakarak öldü Buna göre, büyük oğlu Huzziya’yı veliahtlıktan azlediyor ve yerine torunu Murşiliş I’i getiriyordu. Kral Hattuşiliş’in bu vasiyeti üstüne 1620’de tahta çıkan Murşiliş I,sefere çıkarak Babil’i aldı, Suriye’yi de top¬raklarına kattı. Böylece Hitit sınırları Suriye’ye ulaşmış oluyordu. Ama kral Suriye’de seferdeyken, saray entrikaları başgösterdi, dönüşünde de bu olaylar etkin kralın tahttan indirilmesine yol açtı. Kralı deviren Hantili’yi de suç ortağı Zidanta devirdi; onun da yaşamına oğlu Ammuaaş son verdi. Bu kral zamanında ülkede büyük bir kıtlık ve ayaklanmalar baş gösterdi. Eskiden ele geçirilmiş olan Arzava, Adaniya, Şallapa gibi kentler başkaldırdı, çok geç-meden Kizzuvatna krallığı da isyan etti; güçsüz kalan devlet, ancak onunla eşit koşullarda anlaşma yapabildi. Kuzey Suriye, Mitanni devleti¬nin egemenliğine girdi, devlet giderek güçsüzleşmeye ve sınırları daral¬maya başladı; komşu devletlerbüyük bir güç olurken Hitit devleti, ardı arkası kesilmeyen taht kavgaları içinde 159ü yılından Şuppiluliuma’nın 1375 yılında başa geçme¬sine kadar varlığını sürdürdü. 1525-1500 yılları arasında tahta geçen Telepinu bu taht kavgalarına bir son vermek istedi ve bu amaçla da ünlü Telepinu fermanını ilan etti. Her ne kadar Telepinu bu fermanı çıkarıp ülkeyi rahata kavuşturmak istediyse de, ondan sonra, 1550-1450 yıl¬ları arasında bütün eski doğu karan¬lığa gömüldü. Telepinu’dan sonra Alluvamna, Hantili II, Zidanta II, Huzziya II, Arnuvanda I, Hattuşiliş II, Tuthalya III ve Arnuvanda II kısa aralıklarla Hitit tahtına çıktılar. Arnuvanda H’nin ölümünden sonra veliaht Tuhkantie öldürülerek 1375′te Şuppiluliuma tahta geçirildi. O da Hitit tarihinde yeni bir devlet, hatta yeni bir imparatorluk kurdu. Önce, Kastamonu çevresinde oturan ve kendilerini sürekli huzursuz eden Gaşkaları egemenliği altına aldı, Balı Anadolu’da bulunan birçok krallıkla ya anlaşma yaptı ya da egemenliğini kabul ettirdi. Bazılarına da kız vere¬rek akrabalık kurdu. Kizzuvvatna’yla anlaşarak Kilikya kapılarını elinde tuttu; Suriye’de bulunan Mitannilerin üstüne yürüyerek bu devleti ortadan kaldırdı. Böylece sınırlarını Mezopotamya’ya kadar genişleterek Hitit devletini Hitit İmparatorluğu haline getirdi. Ortadan kaldırılan Mitanni kralı, Mısır’dan yardım istedi, bu sırada yeni bir dinle uğra¬şan Amenofis II bu yalvarmalara aldırmayarak Hititlere savaş açmak¬tan kaçındı. Amenofis II’nin ölümün¬den sonra Hititlerle Mısırlıların arası açıldı. Mısır kraliçesi Dahamurmiş, Hitit kralı Şuppiluliuma’dan, ketdine koca olarak, bir oğlunun Mısır’a gönderilmesini istedi. Hitit kralı bunda yarar görerek oğullarından birini Mısır’a gönderdi, ama kraliçenin bu isteğini öğrenen bazı kişiler Hitit prensini sınırda öldürdüler. Bunun üstüne Hititlerle Mısırlıların arası açıldı. Anadolu Uygarlıkları 335’îe Şuppiluliuma önce. yerine oğlu Arnuvanda I geçti, onun da vebadan aynı yıl içinde ölmesi üstüne,henüz çocuk yaşta olan Murşiliş ll tahta kral,dedesinin aldığı yerlere yeni yerler katarak ülkesinin sınırlarını genişletti. Otuz yıla yakın bir süre hükümdarlık yapan kral Murşiliş H’ninvebadan ölmesi üstüne, yerine 306’da büyük oğlu Muvatalli geçti; babası gibi ülkenin sınırlarını sağlamlaştırdıktan sonra Mısır seferi hazırlıklarına başladı. Vergi ödeyerek yaşamı¬nı sürdürmeye çalışan Suriye’deki Amurru devletinin Mısır’dan yana olması ve Mısır’ın da bu devleti korumak istemesi, dönemin iki güçlü devleti olan Mısır ile Hitit’i karşı karşıya getirdi. Hitit ordusu Mısır’a doğru yürürken, onu durdurmak isteyen Mısır ordusu da Kadeş’e doğru ilerledi. Kadeş’te karşılaşıp savaşan iki ordu, sonunda dünyanın ilk yazılı anlaşması olan Kadeş anlaşmasını imzaladı. Kadeş anlaşmasını imzalayan Hattuşiliş III arkasında barış içinde bir ülke bırakarak ölünce, yerine geçen çocuk yaştaki Tuthalya IV, annesi Pudu-Hepa ile Hitit tahtını yönetti. Tuthalya IV’ün ölümü üstüne yerine 1220 yıllarında Arnuvanda IV geçti; o da ölünce, yerini 1190’da kardeşi Şuppiluliuma II aldı. Ne var ki, bu kral zamanında, Avrupa’dan Anadolu’ya “deniz halkları” olarak adlandırılan topluluklar ardı arkası kesilmeyen göçler yaptı. Göç eden halklar Mısır kapılarına kadar da¬yandılar. Böylece, Anadolu’da 600 yıllık bir imparatorluk kurmuş olan ve yüksek bir uygarlık düzeyine ulaşan Hititler de yıkıldı. Hitit Sanatı Hitit sanat ürünlerinin tümünde, temel öğelerin Sümer sanatından kaynaklandığı sanılır. Bu kültür birikimine bir yandan, yerli halkın yarattığı Hatti uygarlığına,yeni gelenlerin Hint-Avrupa katkısı; öte yandan da Mezopotamya ve Mısır’ dan kaynaklanan dış etkiler eklenmiştir. Eski başkent olan Hattuşaş ve Alacahöyük kalıntıları, yetkin bir biçimde Hitit mimarisinin özelliklerini yansıtır. Tepe üstüne kurulmuş, tahkimli bir kale duvarı ve iki kaleyle korunmuş olan Hattuşaş, hem bir savunma kaygısını yansıtır, hem de sarayında yaşayan kralların otoritesini vurgular. Kentin anıtsal kapıları, yapı sanatının en etkileyici örneklerini oluşturur. Bunlar bazen aslanların cepheden görüntülerini veren söve pervazları, bazen de Hitit heykel sanatının en ünlü “kral” kabartmasıyla donatılmışlardır. Yazılıkaya’da, çok zengin görünümlü bir açık hava tapınağı vardır. Alacahöyük siti de sfensk ve aslanlarla donanmış kapıları, tahkimli kale duvarlarıyla Hattuşaş kalıntılarını andırır. Alçak kabartmaların çok büyük boyutlu olmalarına karşılık damgalar ve silindir mühürlerle belirginleşen gliptik sanatı, küçük boyutlu bir oymacılığın geliştiğini gösterir. Söz¬gelimi, Aydın’da bulunmuş silindir mühürlerin boyu 4,5 cm’dir. İki ya da üç kulpu testiler, su küpleri ve vazolarda yer alan Hitit seramik süslemeciliğinde, motifler değişik kalınlıklarda çizgilerin kullanımıyla farklılaşır. Metal işlemeciliği örneklerinden kuş, boğa ve geyik figürleri tunçtan yapılmış gövdelerine kimi kez küçük gümüşten halkalar kakılmıştır Alacahöyük’teki prens mezarlarında bulunmuştur. YAZI VE DİL Hititçe, bugüne kadar bilinen en eski Hint-Avrupa dilidir. Hitit İmparatorluğu’nda bunun dışında Luvian ve Pala dillerinde olduğu gibi Hititçe’yle az veyâ çok akrabâ olan başka diller de kullanılmaktaydı. Luvca’nın dinsel konularda önemi vardı. Bu dillerle berâber Hititçe, diğer Hint-Avrupa dillerinden kelime hazînesi açısından kısmen farklı olan Hint-Avrupa dillerinin Anadolu kolunu oluşturmaktaydı. Bunun yanında farklı yazılar da kullanımdaydı. Resmî diplomatik yazışmaları ve saray arşivleri Âsur Akad çivi yazısıyla yazılırken kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Hiyeroglif denilen yazı kullanılırdı. Bugün, bu harflerle yazılan dilin bir Luvca lehçesi olduğu bilinmektedir. Hurrice de önemli bir diplomatik yazışma diliydi ve bilhassa Mittani İmparatorluğu’yla yapılan yazışmalarda kullanılırdı. Hitit çivi yazısının dili Friedrich Hrozny tarafından 1915’te çözülmüş, Hitit hiyeroglif yazısının 1940’lı yıllarda başlayan çözülmesinde ise Helmuth Theodor Bossert’in büyük katkısı olmuştur. HİTİT DİNİ Hitit dîni çok tanrılı bir dindir; panteonun tanrılar ailesi içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden alınmıştır. Hititler’de tanrılar, tıpkı insanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğu kadar rûhen de onlarla aynı olup insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler; ancak ihmâl edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezâlandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerini bey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir. Hitit devletinin panteonu, Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur. Hitit devletinin başlangıcından îtibâren baş tanrı, fırtına tanrısı Teşup’tur. Kozmik dönemi kâinâtı sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan O’dur. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir. YÖNETİM MERKEZİ Hitit dîni çok tanrılı bir dindir; panteonun tanrılar ailesi içinde binlerce tanrı ve tanrıça vardır ve bunların pek çoğu diğer kavimlerin dinlerinden alınmıştır. Hititler’de tanrılar, tıpkı insanlar gibidir. Fiziksel şekilleri insan gibi olduğu kadar rûhen de onlarla aynı olup insanlar gibi yerler, içerler, kendilerine iyi bakıldığı sürece insanlara iyilik ederler; ancak ihmâl edildikleri zaman hemen intikam almaya, insanları en acımasız yöntemlerle cezâlandırmaya hazırdırlar. Bir Hitit metni, insanlarla tanrıları birbirleriyle kıyaslamakta ve tanrı-insan ilişkilerini bey-hizmetçi ilişkilerine benzetmektedir. Hitit devletinin panteonu, Anadolu ve Suriye şehirlerinin çeşitli yerel panteonlarının zamanla bir araya getirilip birleştirilmesinden oluşmuştur. Hitit devletinin başlangıcından îtibâren baş tanrı, fırtına tanrısı Teşup’tur. Kozmik dönemi kâinâtı sağlayan, krallığı ve ülkenin düzenini koruyan O’dur. Kral, efendisi adına ülkeyi yönetir. Anadolu Uygarlıkları hakkında bilgi URARTULAR COĞRAFYA Devletin başkenti Doğu Anadolu’da Van Gölünün doğu kıyısında yer almaktaydı; daha geç dönemlerdeki adı Tosp’, Urartucadaki Tuşpa’ adının Ermeniceleşmiş halidir.[kaynak belirtilmeli] Van Gölünden 1625 metre yüksekte olup Urmiye Gölü’nden 336 metre daha yukarıda yer almaktadır. 3400 ve 5000 km²’yi bulan alanlarıyla her iki göl de Anadolu-İran bölgesinin en büyük gölleridir. “Deniz” olarak da değerlendirilirler. Asurlar Aşurlar, eski Asurlar’ın coğrafi metinlerinde Van Gölü’nden “Nairi’nin Yukarı Denizi”, Urmiye Gölü’ndense “Nairi’nin Aşağı Denizi” olarak söz edilir. Bugün dahi UrumiyeGölü’nün Farsçası “Deryaçe” yani “Küçük Deniz” anlamındadir. Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan dağları, doğuda İran Azerbaycan’ındaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros Dağlarıyla birleşen Doğu Toroslar oluşturur. Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasındadır. İncil’deki masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu dağ, Urartu adının “R R T” ünsüzleriyle yazılması sonucu “Ararat” adını almıştır. 5165 metrelik yüksekliği ile Büyük Ağrı Dağı, Kafkasya’nın güneyindeki en yüksek dağdır. Küçük Ağrı Dağı, Tendürek, Aladağ, Süphan Dağı ve Nemrut Dağı gibi genelde 3000 metreyi geçen diğer dağların çoğu Van Gölü yakınlarında yer almaktadır. İbadetler Urartu tanrıları için ritüeller eşliğinde kurbanlar kesilmesi esasına dayanmaktadır. Kurbanlar koyun, inek, ve sığır olarak çeşitlilik arzeder ve Urartuların 79 tane tanrılarından her bir tanesi için kaç tane koyun / sığır kesileceği belirlenmiştir. Ayrıca devletin başkenti olan Tuşpa için de kurban kesilmekteydi. Kesilen hayvanların kanlarının nde ki bir meydanda toplanması için drenaj kanalları inşaa edilmişti. Araştırmacı bilimadamları benzer kanallardan diğer yerleşim site ve şehirlerinde de keşf etmişlerdir. Kesilen hayvanların yaşlarının ortalama iki günlük olacak kadar çok genç oldukları anlaşılmıştır. Blur-Karmir Kızıl-Tepe mevkîinde yapılan araştırmalar sırasında dört binin üzerinde kurban edilmiş hayvan külleri bulundu. Alman arkeologların Rusahinili Toprak-Kale mevkîinde yürüttükleri araştırmalar neticesinde hayvan kemiklerinin arasında bazı çocuk kemiklerininde bulunmasıyle insan kurban etme adetinin de Urartuların gelenekleri arasında olduğu sonucuna vardı. Haldi’nin onuruna çocukların nasıl kurban edileceğini ve hangi ritüellerin uygulanacağını açıklayan bir kil tablet ele geçirilmiştir. DİN VE TANRILAR Van / Mehr Kapısı Mağara Tapınağı anıtındaki yazıta göre, Urartuların inandığı, kutsadığı ve adlarına belirli dönemlerde kurban kestiği 79 tanrı, tanrıça ve tanrısal özellik bulunmaktadır. Bunlardan ilk üç sırayı Haldi, Teişeba ve Şivini paylaşır. Haldi – Eşi Bagbartu / Bagmaştu / Arubani Urartuların baştanrısı idi. İsim olarak kökeni 13. yüzyıl Asur yazıtlarına kadar inmektedir. En büyük tapınağı Musaşirin’de idi. Teişeba Fırtına tanrısı Hurrikökenlidir ve Hititlerde Teşup ile aynı tanrı olmalıdır. Şivini de Güneş tanrısı olup Hurri kökenlidir. Hititler’deki Şimegi’nin karşılığıdır. Urartular büyük merkezlerde tanrıları için kule tipi tapınaklar ve açık alanlardaki kayalara kapı görünümlü kutsal nişler yapmışlardı. Cenaze Törenler Cenaze töreni bölgeler arasında farklılıklar göstermektedir. Araştırmacılar Urartu kültürünün karakteristik bir cenaze töreni olmadığını ve defin törenlerinin değişiklik arzetttiğini saptamışlardır. Mezarlar içinde yakılan cesetlerin küllerinin yanı sıra bilezik, kemer, ve bronz eşyalar da bununmuştur. Bu bulgulardan Urartuların ölümden sonra bir yaşama inandıkları sonucuna varılmıştır. Bir yerleştirilen kül Cesetlerinin yakılması ardından Urn gibi yerlerde toprağa gömüldükleri, bazen de, küllerin saksılar içine doldurulduktan sonra saklandığı anlaşılmıştır. Urartular’da şeklinde yaygın cenaze şekli cesetlerin yakılması idi. Bu yöntem öncelikle saraylarda krallara yapılan törenlerde uygulanmaktaydı. Tuşpa’da kral küllerinin saklandığı mağaralar bulunmuştur. Van Kalesi’nde Kudüs ve Frig mezarlarına benzer kaya mezarlar ortaya çıkarıldı. Mısır antik mezarların inşası ile benzerlikler cenaze törenlerinin çok kültürlülük arzettiğini kanıtlar niteliktedir. Dil ve Yazı Ana madde Urartuca Urartuların kullandığı dil ile Hint-Avrupa dil ailesi misâl Ermenice,Zazaca, Farsça ve Sami dil ailesi Aramca, Arapça arasında hiçbir bağ yoktur. Urartuların konuştuğu dil Hurrice ile ayni kola ait olup büyük akrabalık içermekte ve en çok Kuzeydoğu Kafkasya Dil ailesi Çeçence ile benzerlik göstermektedir.[1] Ancak akrabalık dereceleri daha kesinlik kazanmamıştır. Ata torun ilişkisinden bahsetmek için henüz çok erkendir. Yaşayan diller arasında en çok ortak kelime Urartuca ile Kuzeydoğu Kafkas dilleri arasındadır, toplam bilinen 350 Urartuca kelime kökünden 169’u.[2] Yazı olarak kendine özgün bazı karakteristlik özellikler gösteren çivi yazısı ve bazı anıtsal yapılarda ise hiyeroglif kullanmışlardır. Urartu Devleti çivi yazısını ve Hitit hiyeroglif yazısını kullanmışlardır. Urartular’ın devletler arası yazışmalarda Asur dilini sıkça kullandıkları ele geçirilen çivi yazılı kraliyet metinlerinden anlaşılmaktadır. VII. yüzyıla ait olup Kral II. Rusa tarafından bazı idari yazışmalarda kullanılmış tabletler kale içinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Urartuca yazılı tabletler Alman dil bilgini Johannes Friedrich tarafından günümüze tercüme edilmiştir. Ölü Gömme Urartu’da yakarak veya yakmadan gömü yapılmaktaydı. Yönetici kesim ve olasılıkla aileleri büyük kale ve merkezlerin yakınındaki çok odalı kaya mezarlarına birlikte, diğerleri ise sosyal statülerine göre toprak altına inşa edilen oda mezarlara, basit toprak mezarlara veya yakılarak urne adı verilen küplere gömülmekteydiler. Merkezde Van Kalesi, batıda Palu,Malazgirt ve Altıntepe’de, kuzeyde Aras Nehri’nin güney bölgesinde, doğuda Şangar İran’da Bastam’ın kuzeyi gibi önemli yönetim merkezlerinin yakınında çok odalı kaya mezarları bulunmaktadır. Dilkaya Höyüğü, Karagündüz Höyüğü ve Yoncatepe Höyüğü’nde ise soyulmadan günümüze ulaşmış, içinde birden çok gömü bulunan yeraltı oda mezarları incelenmiştir. Ölümden sonraki yaşama inandıkları için ölülerin mezarlarına günlük yaşamda kullandığı eşyalar konulurdu yastık, çanak, çömlek SİYASAL VE KÜLTÜREL İLİŞKİLER Urartu tarihinin önemli bir bölümü güneydeki büyük düşman Asur ile mücadeleye odaklanmıştır. Ayrıca Menua döneminden itibaren kuzeyde yerel Diauehi Krallığı Erzurum çevresinde ve mahalli beylikler üzerine, güneybatıda Hate Malatyaçevresi, güneydoğuda ise Kuzeybatı İran’a; I. Argişti döneminde Hate – Tabal Tuate’nin ülkesi; II. Sarduri Melitia, Qumaha Adıyaman bölgesinde ve kralı Kuştaşpili; II. Rusa ise Hate, Halitu ve Muşki üzerine sefer yapmışlardır Urartu Krallığında çivi yazısı, yıllık sefer yapma, ölçü sistemi, kralı unvanlar, stel dikme, savaş taktikleri, nüfus nakilleri, resim, süsleme ve kabartma sanatı gibi uygulamalar, Asur etkili olarak gelişmiştir. Mimari, sorguçlu miğferler, kazanlardaki siren eklentileri, hiyeroglif yazısı, yakarak gömme, fildişi sanatı gibi dallar ise Kuzey Suriye’den etkiler almıştır. Bronz levhalar üzerindeki bezemelerde Asur etkisi yanında Geç Hitit izleri de görülmektedir. Bütün bu etkiler Urartu insanı ve zorlu coğrafyasıyla bütünleşerek yeni biçimler almış ve Urartu sanatını oluşturmuştur. FRİGLER TARİHÇE Tarihçi Herodot ile coğrafyacı Strabon’a göre Frigler, Avrupalı bir kavimdi ve Anadolu’ya gelmelerinden önce “Brigler” olarak anılıyorlardı. Friglerin ilk kralı ülkenin başkenti Gordion’a adını veren Gordias’tır. Tarihçi Arianos’a göre Gordias Thelmessos’lu Fethiye bir kadınla evlenmiş ve Midas adını verdiği bir oğlu olmuştur. Geçmiş dönemlerine ait kesin bilgiler bulunmayan Friglerin en çok bilinen ve meşhur kralı Midas’tır. Ancak yapılan bazı araştırmalara göre Frigyalıların bütün krallarına Midas adını verdiği de söylenmektedir. İlkk önce Bitinya adı verilen Karadeniz’in batı kıyılarına, daha sonra şimdiki Kütahya, Eskişehir, Afyon, Ankara ve Sakarya vadilerini içine alan bir bölgede yerleşen Frigler, ilerleyen zamanla daha geniş bir alana yayılmışlardır. Asurlar ile sürekli savaş halinde olan Frigler, Midas’ın tahta geçmesiyle beraber Asurlarla barış yaparak Güneydoğu sınırlarını güvence altına aldılar. Midas ardından Batı Anadolu kentlerinden Kymekralının kızıyla evlenerek batı ülkeleriyle dostça ilişkiler kurmaya yönelir. Ayrıca Fildişi tahtını Yunanistan’daki Delfoi Apollon Tapınağı’na armağan ederek Kıta Yunanistanı ile ilişkileri güçlendirir. Gordion’da yapılan kazılarda ele geçen Yunan çanak-çömlekleri bu ilişkilere ait diğer örneklerdir. Frigler’in Sonu Ancak bu barış dönemi, MÖ 700 yıllarına doğru, Kafkaslar üzerinden Doğu Anadolu’ya giren Kimmerler’in, önce bölgedeki Urartular’ı güçsüzleştirdikten sonra Kızılırmak’a kadar gelmeleriyle bozulur. Frig-Kimmer savaşı sonunuda Frigya tamamen tahrip olur. Kral Midas yaşanan bu hezimet üzerine yaşamına son verir MÖ 676. Batıya kaçan Frigler, küçük beylikler halinde bir süre daha varlıklarını sürdürürlerse deLidyalıların egemenliğine boyun eğerler. Sümerler Hakkında Bilgi Din ve Mitoloji Frigler de Hititler gibi çok tanrıya inanırlardı en önemli tanrıçaları ise Kibele’dir. Başlıca Frig tanrıları şunlardır; Kibele Ana tanrıça, toprak ve üretim ile ilgilidir. Attis Kibele’nin sevgilisi, tanrısallaştırılan ölümlü Attis Sabazios Trakya kökenli tarım tanrısı. Men Ay tanrısı TARIM Friglerin en önemli geçim kaynakları hayvancılık vetarımdı. Hatta bununla ilgili kesin kanunlar koymuşlardır. Öküz kesmenin ve saban kırmanın cezası ölümdü. Ayrıca ekili araziye zarar vermenin cezası da ağırdı. En büyük gelirleri tarımdan olduğu için o konuya çok önem vermişlerdir. . LİDYALILAR TARİHÇE Anadolu’nun batısında Gediz ve Menderes ırmakları arasında kalan bölgeyeAntik çağda Lidya, bu topraklarda yaşayanlara da Lidyalılar denilmiştir. Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan ve doğudan Anadolu’ya gelen Lidyalılar önceHititler’in daha sonra da Frigler’in egemenliği altında yaşadılar. Dilleri, Hitit dili ile benzerlik göstermektedir. Lidyalılar, Frigyalıların yıkılmasından sonra Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurdular 687. Lidyalıların başkenti, dönemin en büyük ve zengin kentlerinden olan Salihli yakınlarındaki Sardes Sard’dır. Giges, devletin sınırlarını genişletti. Doğu sınırları Kızılırmak ırmağına kadar uzandı. Kimmerlerekarşı Asurlularla işbirliği yapmışlar ve bunun sonucunda Kral Yolu Asur’a kadar uzanmıştır. Kral Alyattes zamanında Medlerle savaş yapıldı. MÖ 585 yılında barış yapılarak, Kızılırmak iki devlet arasında sınır oldu. Lidyalıların parayı bulan ilk uygarlık olduğuna dair bir kanıt vardır. Para kullanımı daha eski medeniyetler olan Sümerler’de ve Mısır’da da vardır. Resmi makamlarca onaylanmış bazı metaların ve belirli ölçekteki tahılın kullanımı ilk parasal ögeler sayılabilir.[1] Ancak günümüzdeki anlamına yakın kullanım Lidyalılara atfedilir. Heredot, Lidyalıların gümüş ve altın madeni parayı ilk defa kullandığını yazar.[2] Başka deyişle Lidyalılar zaten var olan para sisteminin aracı olarak altın ve gümüşütercih eden ilk uygarlıktır. Son kralları Krezus dönemi Lidya’nın en parlak zamanı oldu. Başkentleri Sard aynı zamanda dönemin kültür ve sanat merkeziydi. Ancak bu durum uzun sürmedi. Adalar Ege Denizi’ne çıkmak istemeyen Pers Kralı Kyros Kirus, Mısır’la ittifak yapan Lidya Kralı Krezus’u yenerek Lidya Krallığına son verdi 546. NOTKrallarını TÜMÜLÜS adı verilen mezarlara gömmüşler Lidyalıların Parayı Bulması Lidyalılar tarihte ilk madeni parayı icat edenlerdir. O zamanlarda paranın adı para değildi, Lidyalılar tarafından ona “sikke” deniliyordu. Sikke eski uygarlıklardan kalmış bir para türüdür. Altın, gümüş, bakır, nikel, tunç ve aliminyum gibi metalalaşımların karışımları ile üretilmiş olup ilkel çağlarda ticarette kullanılan takas değiş-tokuş yöntemi yerine daha kullanışlı bir değişim aracı arayışlarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İYONLAR COĞRAFYA İlk Çağda, Anadolu’nun batı kıyılarına Yunanistan bölgesinden gelen Aiol ve Dorlar gibi yerleşen İyonlar, yaşadıkları bölgeye adlarını vermişlerdir. İyonya, batıda Ege Denizi; doğuda Lidya ve güneyde Karya ile Dor şehir devletleriyle çevrelenmiştir. Strabon bölgenin kuzey ve güney sınırlarını HermosGediz Nehri ile MaiandrosBüyük Menderes Nehri Irmakları olarak belirlemiştir. Ayrıca Sakız Adası ve Sisam Adası gibi adalar da, İyonya içinde sayılır. TARİH Bugün Yunanistan’ın bulunduğu bölgeden gelen İyon kavimleri burada yerleşmişler. Yüksek bir uygarlık kurmuşlardı. Kıyı şehirleriyle Ege Denizi’ndeki adaların bir kısmı İyonlara aitti. İyonlar 12 şehir devleti kurmuşlardır ve bu 12 İyon şehrinin yılında kurulduğu tahmin ediliyor. Bu şehirler kısa bir süre içinde gelişmiş, batının birer uygarlık merkezi hâline gelmişti. Bu şehirler Efes,Selçuk Kolofon, Milet, Myus,Priene, Lebedus, Erthrae, Klazomensa, Phokaia Foça, Smyrna İzmir ileKhios Sakız şehirleridir. Bu şehirler içinde Efes ve Milet, devrin bir kültür ve uygarlık merkezi olmuştur. yılında Lidya Kralı Giges, İzmir ve Milet şehirlerini istilâ etti, diğer şehirler ise ekonomik açıdan Lidya’ya bağlandı. Lidya kralı Kresus, İyonya’yı Lidya Krallığı’nın egemenliği altına aldı. Lidya Krallığı’nın Persler tarafından yıkılması ile Perslerin egemenliğini kabul ettiler. İyon nizamı, Grek mimarisinde Dor nizamından sonra ortaya çıkmış yapı nizamıdır. İyon nizamında da karakteristik özellik sütunlarda toplanmıştır. Bu nizamla yapılmış tapınak sütunları ince uzun sütunlardır. Bir kaide üzerinde yükselmekte ve kıvrımlı başlık taşımaktadır. Sütunlar, taştan basamaklar üzerinde yer alır. Frizler ince uzun bir şerit halinde olup, üzerleri kabartma resimlerle süslenmiştir. İyonlar denizci insanlardı. Birçok Akdeniz limanlarına mal taşıyarak hayatlarını kazanıyorlardı. MÖ. ve VI. yüzyıllarda en parlak devrini yaşayan İyon uygarlığı, V. yüzyılda Atina uygarlığının doğmasında önemli rol oynamıştır. İyonya, İyon felsefesinin beşiğidir. İyonya’da filozoflar, kendi aralarında bir İyon felsefesi kurmuşlardı. Bu filozofların başında Thales gelir. Thales doğada en üstün kuvvetin su olduğuna inanmıştır. Thales’ten sonra Anaksimander ile Anaksimenes de her şeyin belirli bir kudrete bağlı olduğunu söylemişlerdir. Anaksimenes en üstün kuvvetin hava olduğunu söylemiştir. İyonlar heykelcilikte, mimarlıkta da çok ilerlemişlerdi. Efes’teki Artemis Tapınağı, Samsun’daki Hera Tapınağı İyonya mimarlığının şaheserleridir. Bölgede bulunan 12 bağımsız sahil kenti Kuzeyden Güneye Phokai Foça, Klazomenai, Erythrai, Teos, Kolophon,Lebedos, Ephesos Efes, Priene, Myos ve Miletos Milet ile birlikte Khios Sakız ve Samos Sisam ada kentleri idi. Bu kentler MÖ. 1000 dolayında Dorlardan kaçan Akalar tarafından kurulmuş 12 bağımsız şehir devletidir. MÖ 7. 8. ve 6. yüzyıllarda İyon kentleri özellikle bunların en önemlileri olan Ephesos, Miletos ve Samos tüm Akdeniz havzası üzerinde güçlü bir ticari egemenlik kurdular; bilim, sanat ve felsefe alanında, daha sonra gelişen Yunan ve Roma uygarlıklarının temeli olarak kabul edilen büyük başarılara imza attılar.[kaynak belirtilmeli] İyonya MÖ. 546 yılında Ahameniş İmparatorluğu egemenliğine girdi. MÖ. 502-496 yıllarındaki İyonya İsyanı’nın yenilgisinden sonra yıkıma uğrayarak önemini ve gücünü kaybetti. MÖ. 133’ten sonra Efes ve Milet, Roma İmparatorluğu’nun “Asia” eyaletinin önemli kentleri olarak yeniden kalkındılarsa da, MÖ. 6. yüzyıldaki kültürel ve siyasi önemlerine tekrar kavuşamadılar. Eski Farsça “İonan” adı, Perslerin İyonyalılara vediği isimdi. Farsça ve Arapçadan Türkçeye Yunan biçiminde geçen bu ad, daha sonra Helen ulusunun tümü için İslam kültürel dairesindeki ulusların kullandığı ad oldu. SİYASI YAPI Siyasi yapılanmaları bağımsız şehir devleti şeklinde idi. Şehir devletlerinin temsilcileri “Panionion” adlı kutsal alanda dinî ve siyasi amaçlar için dönemsel olarak toplanmakla birlikte, hiçbir zaman ortak bir siyasi yapıda bir araya gelmediler. Hiçbir zaman bir araya gelmedikleri için ortak karar aldıkları bir yerde yoktur. Tüm Karadeniz, Kuzey Ege, Güney İtalya ve Sicilya sahillerinde çok sayıda koloni kurarak Akdeniz havzasındaki ticari üstünlüklerini geliştirdiler. Amasra, Sinop, Trabzon, Batum, Kefe, Varna, Enez, Napoli, Sirakuza, Marsilya, Nis gibi birçok kent ilk kez İyonyalılar tarafından kolonize edildi. İyon şehir devletlerinin başında en eski dönemde krallar bulunuyordu. MÖ. 7. yüzyılda halkın seçtiği kişiler, meclislerin yardımı ile şehirleri yönetmeye başladılar. 6. yüzyılda seçim yoluyla iktidarı ele geçiren güçlü yöneticiler tiranlık düzenini kurdular. KÜLTÜREL YAPI Ön Asya ve Akdeniz ticaret yollarının kavşak noktasında bir ülke olmaları bilim ve kültür alanında ileri gitmelerinin en önemli nedenidir. Bunun yanı sıra merkezi otoriteye bağlı olmayan bağımsız kentler olarak örgütlenmeleri, özgür düşünce geleneğinin gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. Milet’li Thales, Batı felsefesinin ve matematiğinin kurucusu olarak anılır. Thales’in öğrencisi olan Anaksimandros, insanlık tarihinde resmî kayıtlar ve kutsal kitaplar dışında ilk kez bağımsız bir kitap yazan kişidir. Milet’li Hekataios eleştirel tarih anlatımının ve ampirik coğrafyanın ilk önemli eserlerini verdi; bilinen ilk dünya haritasını yayımladı. Efes’li Herakleitos “bir insan aynı nehirde iki kez yüzemez” deyimiyle özetlenen değişim felsefesini geliştirdi. Samos’lu Pythagoras üçgenin açıları arasındaki ilişkiyi hesapladı; günümüze dek Batı ve Doğu müziğinin temelini oluşturan ses dizilerini tanımladı. Milet’liAnaksagoras İyonya felsefe ekolünü Atina’ya taşıyarak, Eflatun ve Aristoteles’in öncüsü olmuştur İNANÇ Eski Yunan halkı arasında yaygın olan tanrılara ilişkin çeşitli inanç ve efsaneler ilk kez 9. yüzyılda İyonyalı destan şairi muhtemelen Sakız’lı veya İzmir’li Homeros tarafından derlenerek sistemleştirildi. Homeros’un sistemleştirdiği mitoloji, Atina’nın egemenliği döneminde MÖ 5. yüzyıl tüm Helen dünyasının dinî referans kaynağı olarak benimsendi. Yunan tanrıları insanlara benzerdi. Tanrılarla insanlar arasındaki en önemli fark da insanların ölümlü, tanrıların ise ölümsüz olmalarıydı. İyonyalılar birden fazla tanrıya inanıyorlardı. MİMARİ Grek geleneğindeki ilk anıtsal taş yapılar olan Samos’taki Hera Tapınağı, Efes’teki Artemis Tapınağı ve Didim’deki Apollon Tapınağı, 560 dolayında inşa edildiler. Daha sonra yeniden inşa edilerek erken döneme ait izlerini kaybeden bu üç yapı, Batı mimarisinin başlangıç noktası olarak kabul edilir YAZI Fenike Alfabesi’nden uyarlanan çeşitli Yunan Alfabeleri MÖ. 9. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazandı. Bunlar arasında soldan sağa yazılan İyon Alfabesi zamanla diğerlerini tasfiye ederek tüm Helenler tarafından benimsendi. Hâlen Yunan Alfabesi olarak bilinen alfabe, İyon Alfabesidir. Latin ve Kiril Slav alfabeleri Yunan alfabesinden türemiştir

ilk çağda denizcilikle uğraşan uygarlıklar